Çin’de Ocak ayı başında başlayan, tüm dünyayı ise Mart ayında etkisi altında alan global bir krize, şaşkınlığa, hüzne, acıya, zorluğa sebep olan Korona hastalığı yüzünden pek çok şey bir daha eskisi gibi olmayacak şekilde revize oldu/olacak/olmak durumda kalacak.
Bu süre içinde, yaşanılan tüm olumsuzluklara rağmen bu virüsün bize söylediği, içimizde bizi bize gösterdiği olumlu şeylerde var.
Konuşulan-sorulan hep şunlar; “Yeni normale uyum sağlamak”, “Yeni normale alışmak”, “Herşey ne zaman normale dönecek?”, “Yeni normalde ayakta kalmak”…vs
Yahu kardeşim, hayat bir dönüşüm değişim, hiç bir düzen sonsuza kadar aynı şekilde sürmez; tarih boyunca da böyle oldu. Millete ise yeni moda bir akım kapısı açıldı. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Şimdilerde eskide kalan normal değildi ki, biz eskiye dönelim. Şimdilerde eskide kalan doğru dürüst değildi ki, biz ona normal demiş olalım ve ona dönmeye çalışalım.
Uyum sağlanması gereken bir şey var ise, o da ruhumuz, vicdanımız…
Düşünülmesi gereken şeyler var ise onlar; insanlığımız, dünyaya ve tüm doğaya verdiğimiz acılarımız….
Alışılmaması gereken şeyler var ise onlar; şimdiye dek “normal” adı altında dayatılmış, yutturulmuş olan vicdan ve merhameti hiçe sayan durumlar, bu şekilde atılan adımlar, teflon insanlar, sağlam temele dayanmayan cıvık ve yılışık akışkan iş ve insan ilişkileri…
- Sürekli “performans” takıntısı olan iş dünyasının, perfomans adına, insanların birbirlerinin üstüne basıp ezip geçmeye çalıştıkları bir düzene çanak ve alkış tutmaları, kendilerini ve sağlıklarını kaybedercesine çalışmaları mıydı normal?
- Aklını, bedenini, kalbini, ruhunu temiz tutmaya çalışanın, sözde “modern dünya”lılar tarafından dalga geçilerek dışlanması mıydı normal?
- Hayvanlara eziyet edilmesi, doğanın katledilmesi, çocuklara tecavüz edilmesi miydi normal?
- Çevikleşme ve dijitalleşmeden bahsederken janjanlı zirvelerde, ofiste insanların aynı, işlerin yine aynı tas aynı hamam devam etmesi miydi normal?
- Birbirlerine kılık kıyafet, ofis adreslerine göre ilgi gösteren ya da sözde değer biçenlerin ona göre davrananları mıydı normal?
Bakın ne oldu uufffff oldu janjanlı semtlerdeki hormonlu ofisler…Çünkü insan bir laptop’ı ve interneti varsa nerde olsa çalışıp üretebiliyor ve işlerini görebiliyordu. Keşfedildi!
Bu dönemde gördüklerimiz; booool bedava webinar (-sorsanız ya da baktığınızda amaç faydalı olmak, ücretsiz şekilde yarar sağlamak, bak biz ne kadar hassas ve sağduyulu davranıyoruzu göstermek-) gizli ajanda ise potansiyel müşteri yaratmaya, köşe başlarını tutmaya devam etmeye çalışmak…Madem bu denli ücretsiz etkinlikle “faydalı olma” idealinde kişi/kurum vardı, “eski normal” zamanda neden bunlara şahit olmuyor/olamıyorduk?
Bu çılgın webinar rüzgarında, bir kaç tane seçip katıldıklarım oldu. Faydalı bulduklarım bazı notlar aldıklarım da…
Dinleyicisi olduğum kapalı grup webinarlarından birinde, gerçekler konuşulmuyor hala şirketleri adına davet edilen ünvanlar katıldıkları bu etkinliklerde etliye sütlüye karışmadan 1-2 saat boyunca işveren markalarını pazarlıyorlar çünkü madalyonun diğer yüzündeki gerçek sorunları kimsenin ele almaya ya da gündeme getirmeye cesareti yok. Biz şöyleyiz böyleyiz söylemleri ile geçen saatler. Şahsım adına zaman kaybı. Lakin bende ki yılların tokluğu, metal yorgunluğu 🙂 kusura bakmayın. Bu webinarlarda “gerçek fayda” nedir o tartışılmalı konu. Dinleyicilere ne sunuldu, ne bilgi verildi? Biz kriz komitesi oluşturduk demek verimli bir içerik ile örtüşür mü orası muamma.
Koronadan önce high exclusive (?) konuşmacı sağlayanların şimdilerde muhtelif platformların canlı yayınlarına, webinarlara tezgah açarak (-üstelik günahlarını bile ücretsiz vermezler iken, koronadan önce istenen rekor fiyatlara ise hiç değinmeyelim-), yine aynı isimlerle köşe başlarını bu sefer “online” olarak tutmaya çalışmaları mı yeni normale uyum sağlamak?
****
Yaşı yaklaşık 4,5 milyar yıl olduğu sanılan ve günümüze kadar 109 milyarı aşkın insanın gelip geçtiği, muazzam yaradılış örneklerinden sadece biri olan bu geçici dünyada kendini pek de matah bir şey hatta sınırsız güçte! sanmak çokta komik hatta avanakça degil mi?
Gelip geçen bu 108 milyar insan icinde sultanlarda vardı peygamberler de…
Zenginler de fakirler de, alimler de üstadlar da…Nice meşrep nice sıklet.
Dünya varılan ya da kalınan yer değildir. Sadece bir yoldur. Bizim varlığımızın dünya icin pek önemi yoktur cunku bize ihtiyacı yoktur. Ancak biz bir saniye daha fazla nefes alabilmek icin ona muhtacız. Onu farkedip ve ona saygı duymalıyız. Keza biz de bir müddet sonra gelip geçenler arasında yerimizi alacak sadece bir sayıdan ibaret olacağız. Kendimizi harcamayalım.
Velhasıl şu “hayat” vazifesinde; karıncaya, tüfekle ateş edilmez.
Hayatta bazen yolumuz hiç olmadığı kadar sisli olur ve biz yolda tam olarak nereye gittiğimizi bilemeyiz. Risklerle doludur yol, bazen önümüzü görmeyiz bazen çukuru görmeyiz bazen arkamızı görmeyiz. İşte hayatın görüş menzilinin cok azaldığı bu gibi zamanlarda yavaşlamak, kararlarda emin olmak, gerçeklik algımızda objektif kalmak en doğrusudur.
Örneğin kendini kendi gözünde cok büyütmemek ya da kendini aciz ezik hissetmemek gibi!
Sisli bir havada hız kesmeden yapılan yolculuk sonu getirebilir. İçinde bulunduğumuz bu korona günleri bunu bize iyi gösterdi.
Hava sisli, menzil kısa, yol riskli. Sis geçinceye kadar vitesi düşürmek hızı kesmek, mümkün olduğu kadar yavaşlamak ve sağduyulu olmak bizi hayatta ve gerçeklik algımızı diri tutacaktır. Aklı selim ve kalbi selim davranmaksa bize sis farı olacaktır.
Ve son bir not daha düşebilirim;
Bir gün Nasrettin Hoca pazarda ilerliyormuş. Komşusu;
-Hoca, bak bir tepsi baklava geçiyor demiş. Hoca umursamazlıkla;
-Banane, demiş.
Komşusu:
-Ama baklava tepsisi sizin eve gidiyordu demiş. Hoca aynı umursamazlıkla;
-O zaman sanane! demiş.
Ezcumle, hava sisli ortam nemliyken, hala baklava tepsisine ve nereye gittiğine bakanlardan değil, ruhunu tamir eden, ilahi nizamının sahibini hatırlayan ve daha iyi bir insan nasıl olabilirim, kendime, çevreme, doğaya, dünyaya ve dahi insanlığa verdiğim zararı nasıl düzeltebilirim, hatalarımı nasıl telafi edebilirim diye tefekkür eden ve koronayı değil, ardındaki batını idrak edebilmeyi kendine dert edinmiş olanlardan olmayı diliyor ve umuyorum.
Yorum Yapılmamış