“Bir şeye kendinizi adadığınızda artık geri vitese atamazsınız!” – 21.Peryön Kongre İzlenimleri…
2012 yılının Aralık ayında, bu seneki kongrenin fikir sinerjisinin yapıldığı Peryön tarafından yapılan toplantıya katılmıştım. Gruplar haline çalışarak, bir hafta önce gerçekleşen 21.Peryön Kongresinin konu, vizyon, konuşmacı…vs. önerilerini tartışmış, konuşmuş ve değerlendirmiştik. O toplantıda gruplardan çıkan fikir ve/veya vizyonların değerlendirilmiş olduğunu öngörerek, bu kongreye katıldım. 21.Peryön İnsan Yönetimi Kongresi 04-06 Kasım tarihleri arasında LKSS’da gerçekleşti. 04 Kasım’da atölye çalışmalarından oluşan bir dizi etkinliğin programlandığı güne katılmadım. 05 Kasım Salı günü, Anadolu yakasında oturan ve hayli vakitlice çıkmış olmam rağmen, asla köprü trafiğinin vakitli-vakitsiz algısı olmadığını bir kez daha tecrübe ederekJ yaklaşık yarım saat gecikmeli varabildim. Bu nedenle arkadaşlarımdan okuduğum kadarıyla beğenilen “kırmızı halı” atraksiyonunu ben yaşamadımJ Ben sadece haldır huldur koşarak kendimi Anadolu Auditorium’a attım 🙂 ve kongreye startımı böylece verdim 🙂
Daha öncede katılacağım oturumları belirlediğim ve daha önceden kongre idmanlı olduğum için, programımda herhangi bir aksilik yaşamadan katıldım iki gün boyunca takip ettiğim oturumlara…
Ve yine kendi alışıldık tarzımla kongre yorumlarımı aktarmaya çalışacağım 🙂 Kongredeki oturumlara ait notlarımı aktardığım bu yazımı, ikiye bölmeyeceğim. Bu nedenle baştan belirteyim, yazı kısa değil, kusura bakmayın 🙂 Keza kongreyi merak edip, okumak isteyenler için bu önemli olmayacaktır diye düşünüyorum.
Jim Lawless : Taming Tigers Group Ceo
Lawless konuşmasında on kuraldan ve yenmemiz gereken içimizdeki kaplandan bahsetti. Lawless, bu on kuralı bir yıl içerisinde Jokey olmak için girmiş olduğunu bir iddiada kullanmış ve kazanmış. Aynı zamanda yine bu on kural, Jim’in 101 metrelik British No Limits Serbest dalış rekorunu da kırmasına yardımcı olmuş. Konuşmasından aldığım bazı notlarım şöyle;
“Herkesin bir kaplanı var. Bizi istediklerimizden alıkoyan şeyler, bizim kaplanımız. Kafamızda konuşan, seslerini duyduğumuz şeylerin hepsi birer kaplan. İnsan düşünecek, acaba hikayemi ben mi yazdım? Kendimize sormamız gerekenler,
– Bizi durduran ne?
– İş hayatında en çok başarmak istediğin şey ne?
– Peki gerçekten bunun için sana gereken süre ne kadar?
– Artık geri vitesten ileriye gidin.
– Cesur kararlar verin.
– İçinde olduğumuz sektörün basmakalıp düşünceleri var ve bu bizi yavaşlatıyor.
– Bir şeye kendinizi adadığınızda artık geri vitese atamazsınız!
Bizi istediklerimizden alıkoyan kurallar kitabı var. Herkes kendi kurallar kitabını yazar. Bizim, hedefimizi bilmemiz lazım. İnsanları etkileyerek değiştirne imkanımız var. Özellikle İK’nın. Aklımızdaki savaş, yazacağımız hikayeye karar veriyor. Zaman ise, bize üzerine hikayemizi yazmamız için verilen bir kağıt. Size kim ilham veriyor? Bize, yarış pistinde olanlar ilham verir. Bir köşede duranlar değil 🙂
Herkes aynı olsaydı, farklılıkları konuşmazdık ve bazı insanlar diğerlerinden farklı olmazdı. Ama bazı insanlar diğerlerinden farklı, onun için belki daha başarılı belki daha başarısızlar. Farklılıkları yüzünden! Sıradan olmayı yeğleyeceğine farklı olmayı yeğlemeli insan.”
Son derece enerjik bir sunum yaptı Lawless, heyecanlı ve aktif. Sahneyi çok iyi kullandı. Sempatik ve içtendi. İnsanın bir konuda engin bilgisi olabilir çok yetkin olabilir ama kalabalıkların önünde konuşmak, sunum yapmak, canlılığını ve içtenliğini muhafaza ederek, bildiklerini ve hissettikleri aktarabilmek bambaşka bir yetenek. Keza ben bir izleyici olarak, statik ve analitik sunumları dinlemeyi sevmiyorum 🙂
Prof.Dr.Heike Bruch : Liderlik ve İK Yönetimi Enstitüsü Müd.- St.Gallen Ünv.
Bruch, sunumunda örgütsel enerji konusuyla ilgili bazı noktalara değindi. Örgütsel enerji nedir, nasıl ölçülür, onların bu konuda yaptıkları çalışmalar…Öte yandan liderler, örgütsel enerjiyi nasıl harekete geçirirler, bu enerjiye nasıl odaklanırlar ve bunu nasıl sürdürürler? Liderler kendi enerjilerini nasıl oluştururlar?
Uzmanlık ve özel ilgi ve çalışma alanım olan “liderlik” konusundaki çalışmalarından dolayı kendisini dikkatle dinlemeye çalıştım. Ancak, bu konuda değişik veya farklı nitelendirebileceğim bir şeyler söylemedi 🙂 Ayrıca, konuşmasında sayıları çok seven biri olduğunu söyledi, nitekim sunumu yüzdelikler, oranlar, matematiksel bilumum verilerle doluydu. Ben kendi şahsım adına çok verisel sunumları dinlemeyi pek sevmediğimden bu oturumu da böylece geçirdim. Prof.Bruch’un konuşmasından aldığım bazı notlarım ise şöyle;
“İşe gelmek önemli değil, insanların fiziki olarak işe gelmeleri önemli değil. Bu bir şey ifade etmez. Önemli olan, insanların işe gelirken tüm potansiyelleri ile işe geliyor ve bunu kullanabiliyor olmaları. Potansiyel’i üç grupta değerlendirebiliyoruz:
– Duygusal Potansiyel
– Bilişsel Potansiyel
– Davranışsal Potansiyel
Kendi ile savaşmayan, kendi yetenek veya yetersizliklerini kabul eden, kabul ettiği andan itibaren yükseliş geçer. Çünkü bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır. Sadece rakamsal bazlı liderliğe odaklanmayın. Dönüşümsel (transformasyonel) liderlikte yapın. Geribildirim yoksa liderlik yoktur. Kişisel olarak anlamlı görmediğiniz hiçbir yerde aksiyon almayın!”
Konuşmasının sonu ve son cümlesi çok ama çok anlamlıydı. Hepimizin youtube’ta izlediği, hani bir metro istasyonun keman çalan dünyaca ünlü bir virtüöz olmasına rağmen kimse dönüp bakmıyor, dinlemiyor hatta ilgilenmiyordu. Yani, ne kadar yetenekli olursak olalım, bu yeteneğimizi doğru ve bizim için anlamlı yerlerde kullanmazsak, yeteneğe yazık olur. Çünkü, kimse hiçbir halt anlamaz. Öte taraftan, yeteneğe gereken değeri veremeyecek hatta bunu doğru değerlendiremeyecek (ör.metro istasyonu) bunu sergilemekte bizi bir yere götürmez. Bilmem anlatabildim mi 🙂
Ariel Eckstein : Linkedin Avrupa, OrtaDoğu ve Afrika Yönetim Müdürü
İşte, sadece oturduğu koltuktan dolayı davet edildiğini düşündüğüm bir isim. Yalnız yorumum yanlış anlaşılmasın, demek istediğim şudur: Sadece Linkedin’de çalıştığı (ki mutlaka başarılı bir yöneticidir, konumuz o değil) ve çalıştığı kurumun reklamını yapmakJ, çalışmalarını anlatmak için gelmiş olan, vizyona dair veya İK dünyasına dair, Linkedin’de yönetici olmasının dışında ne aktarabileceği konusunda kafamdaki yorumlarla dinlediğim bir konuşmacı. Tabi, dünyaca ünlü ve başarı kazanmış olan mesleki bir sosyal ağın başarısını dinlemek gayet hoşta, biz ne aldık bu konuşmadan o noktada şüpheliyim. Sanırım bunun yerine Türkiye’de, iş arayan ve işvereni buluşturan belli başlı hepimizin bildiği 2 – 3 portalın yöneticisi de konuşsa olurduJ Konuşmasından aldığım bazı notlar şöyle;
“Linkedin 2003 yılında kuruldu. 4 yıl önce 40 milyon üye vardı. Bugün 238 milyon üye var. He ay 4 milyon yeni üye katılıyor. Linkedin’i başarılı kılan kültür ve değerler. Her şirket değerleri olduğunu söyler ve tabelalara yazar. Ama biz Linkedin’de gün içinde iş kararları vermemizi sağlayacak değerler belirledik.Linkedin’in değerleri;
– Members first
– Be open and honest and constructive
– Demand excellence
– Take intelligent risks anda don’t fear uncertainty
– Act like an owner
Ve reklamlar,reklamlar, reklamlar 🙂 konuşmasını bu şekilde bitirdi Eckstein. Ayrıca oturum aralarında sohpet ettiğim çeşitli meslektaşlarım, Linkedin’in Türkiye şartlarına göre son derece pahallı olduğunu ve Linkedin’den hizmet için çok yüksek ücret ödemeyi gözden çıkarmak gerektiğini (hatta aralarında istenilen ücretleri telaffuz edenler oldu, benim de ağzım açık kalmadı desem yalan) ve bunun da Türkiye koşulları için oturup düşünülmesi gereken rakamlar olduğunu belirttiler.
Ravin Jesuthasan : Tower Watson (Yetenek Yönetimi Dünya Lideri, Yazar, Düşünür)
Konuşmasından ben bir şey anlamadım, mesleki vizyonuma dair bir şey almadım. Sadece slaytlardan bir şeyler anlattı. Şahsi düşünceme göre, çok satan bir kitap yazmak başka, heyecanlı, tutkulu, tetikleyici bir sunum yapmak başka 🙂 Biz, okulda ders dinlemeye gelen öğrenciler olsaydık, tam isabet olurdu kendisinin slaytları ve anlattıkları 🙂 Tek kelimeyle sıkıcıydı. Yetenek Yönetimi dünya lideri 🙂 ünvanını taşıyan bir adam sanki daha farklı bir enerjiye, daha farklı bir ruha sahip olmalıymış gibime geliyor 🙂
Saide Kuzeyli : Unida Danışmanlık Kurucu Ortak
Sunumunun adı, Bir İK’cıya samimi tavsiye ve itiraflar’dı. Bu kadar yerinde ve içeriği ile bu kadar örtüşen başka bir konuşmacı daha olamazdı. Saide hanımı ilk defa geçen yıl, yine kongrede Arzum Genel Müdürü Murat bey ile ortaklaşa yaptıkları sunumda dinlemiştim. Sonra Kongrenin hazırlık toplantısında da bir araya gelmiştim. Ben samimi, doğal insanları seviyorum. Tıpkı MCT’nin Fazıl Oral’ı gibi 🙂 Bu değişmiyor. Bu insanlar başka, bu ruhlar başka…Beni onlara çeken şey, onları da bana çekiyor. Sunumu çok kalabalıktı. Nitekim bu, insanların söylemekten çekindiği, cesaretle söyleyemedikleri şeyleri, cesaret ve doğallıkla söyleyen insanları dinlemek için adeta yaka paça parçalıyorlar. Yani herkes bir değildir, herkes lider ruh’lu değildir. Kimileri seyircidir, kimileri oyuncudur. Saide hanım, size de söyledim, buradan da söylüyorum. Sizi seviyorum Kendimi size benzetiyorum. Yaşım henüz çok genç ama sanırım sizin yaşınıza geldiğimde aynen sizin gibi olacağım. Bu sözümü hiç unutmayın 🙂
Sunumunda çok tweet attım. Her anı çok kıymetliydi. Ama kalbime kazınan cümlesi şuydu:
“İBADET EDER GİBİ HİZMET EDECEKSİNİZ. Bu nedir? İnsanların yüzüne söyleyerek, arkasından konuşmayarak, arkadan vurmayarak, verdiğiniz sözleri tutarak, dürüstçe çalışmak!”
Bekir Ağırdır : Konda Araştırma ve Danışmanlık / Genel Müdür
Ağırdır, konuşmasında gündelik hayatımıza, nelerin değiştiğine, nelerin değişeceğine değindi. Bu değişimlerin iş hayatımızı ve yönetim sistematiğini nasıl etkilendiğini somut verilerle aktardı. Konuşmasından aldığım bazı notlar şöyle;
“Ana çelişkiyi çözerseniz problemi çözersiniz. Türkiye’de her 5 insandan biri, bulunduğu yerden koşulsuz gitmek istiyor. Gelecekte ülkemizde nüfus yoğunluğu, 15 metropole yığılmış olacak. Her insan, bir yerlere ait olmak istiyor. Toplumsal olarak dönüşümün en kilit meselesi, kadındır. Ülkemizde kadın nüfusunun %70’i hala ailesinden izin almadan dışarı çıkamıyor. Gezi olayları bir alarmdı. İkinci alarmda, kadın haklarına yönelik gelecek.”
Fatmanur Erdoğan :
Fatmanur Erdoğan ve Av.Naciye Uçar’ın Sosyal Medya’yı konuştukları sunumda zevkle dinlediğim konuşmalardan oldu. Keza SoMe’nin içinde olan herkes için bu aynıdır diye düşünüyorum 🙂 Aldığım bazı notlar şöyle;
“Şirketler sosyal medyadan rahatsız mı? Ancak kurum içinde sosyal medyayı kullanmak zorundasınız. Sosyal Medya içinde vakit geçirip ona anlam yüklediğiniz zaman, performansa direkt etkisi olan bir kavram. Çalışanları anlamak için, yöneticilerin de some’de vakit geçiriyor olması önemli. Hukuk çok geriden geliyor. Some ise çok ileriden gidiyor. Şirket için, sosyal medya’ya aktif olan çalışanları bulmak ve onlardan faydalanmak gerekiyor. Şimdi olmasa bile ile, yakın bir gelecekte sosyal medya inkar eden ve/veya görmezden gelen kurumlar sarsılmaya mahkum”
Fatmanur Erdoğan, oturumun sonlarına doğru, eline telefonunu aldı, twitlere baktı, rt yaptı, foto çekti, bazı soruları twitter üzerinden cevapladı, yorum yazdı…vs. Sosyal Medya tam da adı gibi, an itibarıyla mecrada yerine ve bizzat anlamını buldu 🙂
Mehmet Auf ve Orkestrası : Çatışmaları Yönetmek
Kongenin kapanışını Mehmet Auf ile yaptık. Son derece enerjik, müzik ve kahkaha dolu bir final oldu. Örnekleme yapmak sanırım her zaman çok daha başarılı oluyor. Bir kez daha tecrübe ettik.
30 dk.lık sunumun yaklaşık 20 dakikasını video çekimi yaptım. Youtube kanalıma yükledim. Onun için ben anlatmayacağım, çünkü kendiniz izleyebilirsiniz.
Peryön’e bir kez daha davetleri için teşekkür ediyor, 2016’da Dünya İK Kongresi ev sahipliği yolculuğunda başarılar diliyorum.
Yorum Yapılmamış