Kimse psikolojik olarak hazır olmadığı bir şeyi başaramaz.

Bir şeye ilgi duymakla ona adanmak arasında büyük bir fark vardır.
İnsanlar “ah daha çok para kazanabilmeyi ne kadar çok isterdim” derler ya da şunları bunları yapabilmeyi ya da şöyle böyle olabilmeyi…vs. Bu sözlerin adanmakla hiçbir ilgisi yok. Bunlar sadece “tercihini” belirtmektir. “…….. olmasını istiyorum ama bir şey yapmak da istemiyorum; enerjim de yok” demektir. İsteği olmayanın ya da yetersiz olanın, bahanesi de çok olur. Adanmak, tüm ruhuyla istemektir; tüm ruhuyla isteyen istediğini de almaya hazırdır. Hazır olmayan birine hiçbir şey yapamazsınız.

İnsan hazır olduğu şeyde başarılı olur. 

İnsanlar amaçlarına ulaşamayışları hakkında özürler türlü bahaneler üretirler. Ortam yanlıştır, zaman yanlıştır; o yoktur bu yoktur vs. İnsan bir “an” icinde, kendi tarihini değiştiren o gücü yakalayabilir. Tılsım, karar gücünü kullanmaktır.

Bir şeyi oldurmaya gerçekten adandığımız anda, bunu “nasıl” yapabileceğimiz de kendisini usul usul gösterecektir.
Gerçekten bir şeye karar vermek; kendimizi diğer tüm ihtimallerden koparmaktır👊

Olmazları olur yapan budur, yoksa dilek listesi yapmak degil😉

Ertelemek mümkündür ama kaçmak mümkün değildir.

Zaman size her şeyi gösterir; ne kadar ilerlediğinizi ya da ne kadar ilerleyemediğinizi;
neleri unuttuğunuzu, neleri unutmasanız bile üzerinizde tesirinin kalmadığını; neleri unutamadığınızı;
kendinize olan sevginizi, kızgınlığınızı; başkalarına olan duygularınızın gerçekliğini,
başkalarının size olan duygularının gerçekliğini; hayatın hızını, kaderi, kimin sizi ne kadar önemsediğini ve ne istediğinizi….
Hepsini gösterir!

Hayatımın keyifsiz aylarını ve genel olarak adeta “ne umdum ne buldum” diyebileceğim zamanlarını geride bıraktım. Elbette dışardan, burdan, bakan gören kimse hiç bir şey anlamadı (cok ama çok yakınlarım dışında), sosyal medyada (dijital dünyada:) hersey aynen devam etti. Sorun yok; böyle de olmalı çünkü orası bir illüzyon; hiçbir şey ya da çoğu sey sadece bir kareden ibaret o kadar…

Bende yıllar boyunca alıştım elbet hiç bir şeyi çaktırmamaya; hayal kırıklıklarımın ruhumdaki derin suskunluğunu örtüp; sözde oyunu sözde kuralına göre oynayıp devam etmeye; kendimi buna zorlamaya alıştım. Çünkü buna mecburum. Devam etmesi gereken bir işim var; sorumluluklarım var. Ve herseye rağmen hayallerim, dualarım, istediğim şeyler var.

Kendimi motive etmeye, kaybettiğim anlamı bağırmamaya; kendi içimde solo Türk olarak kendi kendimi tedavi etmeye mecburdum/mecburum. Öyle de yaptım/yapıyorum zaten.

Hayat döngüsel! Her dönem an geliyor bitiyor; koptuğun yerden an geliyor daha gür çiçek açıyorsun🌼
Buna inanmaya mecbursun. Başka türlü ayakta kalmak zor.

İçimde hiç sönmeyen bir kor ve tam söndü sönecek derken alev alan bin kıvılcım var.
Sabrın aniden bir fırtınaya dönebilecek kadar kırılgan, korun her yeri sarıp yakabilecek kadar güçlü olduğunu bilmeyenlere çok yazık!

Hayat, yol ayrımları ile doludur. Bir karar alırsın ya da almazsın ve o yoldan geçip gidersin. Yani nasıl ve ne olacağı sana bağlıdır.

Hariciyetinle yani dışı ile sevmez insan; geçmişten bugüne getirdiği tüm altyapısıyla “sevme” eylemini yaşamaya çalışır. Bu nedenle herkes kendine göre, kendi ruhsal altyapısıyla sever/sevebilir. Bu altyapı daima ve hep sağlam değildir; ancak iyileşmek mümkündür.

Kimse psikolojik olarak hazır olmadığı bir şeyi başaramaz. Bu tüm ruhuyla sevme bile olsa durum aynıdır. Ve sevilmeye gerçekten hazır olmayan birini sevemezsin.

Aşığa Bağdat sorulmaz! O Bağdat’ını muhakkak bulur.
Gidecek Bağdat’ın yoksa ya da bana heryer Bağdat diyorsan; kaybolmuşsun demektir! Savrulursun.
Savrulma, Bağdat’ını bul.

Banu Çakar
banu@banucakar.com
Yorum Yapılmamış

Yorum Yaz