Önceki kuşaklar, sürprizlere pek de yer olmayan hayatlara sahiplerdi. Hemen her günü neredeyse aynı olan işlerde yıllarca çalıştılar. Biz ise kendi yaşamımız üzerinde kontrolü yitirme korkusu yaşıyoruz.
Bu yüzden midir bilinmez, 35-40 yaşında emekli olmayı hayal eden insanlarla dolu ofisler. “Kariyer falan istemiyorum!” Benim “ruhum çöktü” diye tasvir ediyor insanlar içlerinde olan biteni. Maddiyatı bir kenara koydum, insanlar kendilerini ofis ortamlarında pek de gerçekleştiremeyeceklerinden eminler. Belki de bu nedenle bir bankacı pastacı oluyor, bir yazılımcı hobi bahçesini organik tarıma dönüştürüyor. Üretmek ve kendini gerçekleştirmek çok başka anlamlar taşıyor artık.
Başarısızlık, en büyük modernizm tabusu olsa da, başarıya ulaşma reçeteleriyle dolu olan popüler kitaplar, başarısızlıkla baş etme konusunda büyük ölçüde sessiz kalıyor.
“Kariyer”, hala kişisel başarısızlığın en güçlü panzehiri mi, emin değilim.
Modern kapitalizmin başarısızlığa mahkûm ettiği insanların sayısının giderek artması daha geniş bir birliktelik duygusunu ve daha güçlü bir karakter hissini gerekli kılıyor. Bir şirketin teknolojiyi takip edip gelişmelere ayak uydurması, esnek zamanlı çalışması, evden çalışabilme imkânı sunması, çalışma koşullarını iyileştirmesi, riskleri minimize edip bir strateji geliştirmesi kapitalist düzene ayak uydurmasını sağlar hatta başarılı olabilmesi de mümkün. Ancak çalışanlar açısından bakıldığında ise güvensizlik duygusu, karakter bozulması kaçınılmazdır diyor Sennett.
Kazancın sonu neresidir?
Nerede durmak ister bir sermayedar? Bir trilyonere yarım trilyon sahibi olmak yeter mi mesela? Bir CEO ya da bir yöneticinin bazı kararları insani boyutu düşünmeden aldığı düşünülür ancak bu modern kapitalizmin bir sonucudur. Özel yaşamlarında çok iyi biridir şeklinde adlandırılan insanlar kurumsal rollerinde “canavarlaşabiliyor” tabiri caiz ise. Hep “daha fazlası” için çalışırken, bir yandan karakterimizdeki sadakat, bağlılık gibi uzun vadeli özellikler erozyona uğradıkça direnmek mi istiyoruz? Yoksa gitgide alışıyor muyuz?
Belirsizlik kapitalizmin gündelik işleyişine sinmiş durumda.
Şirketler birleşiyor, bölünüyor, işler ortaya çıkıp kayboluyor yeni işlere yelken açılıyor, riskli ve sonuçların hesap edilemediği belirsiz ortamlar “rahat, kaygısız” insanlar gerektiriyor ama bu umarsız ruh halleri herkese göre midir? Buna uyumlanırken kendinden neler kaybeder insan?
Sennett, Elton Mayo gibi endüstri psikologlarının her ne kadar psikolojik / psikiyatrik danışmanlık yöntemlerini işyerine uyarlamış olsalar da, gerçekçi bir bakış açısı ile zamanın demir kafesinin yarattığı sıkıntıları tamamen yok edemeyeceklerini çok iyi bildiklerini aktarmıştır.
İnsanlar daha adil bir tür kapitalizm yaratmaya çalışıyorlar.
Kimse tu kaka kapitalizm diyemez. Paul Auster bir röportajda şöyle izah etmiş: “Elimizde kalan bu veya şu biçimiyle kapitalizm. Haliyle insanlar daha adil bir tür kapitalizm yaratmaya çalışıyorlar. Yeni olan henüz şekillenmedi, henüz hiç kimse yazmadı ve belki de düşünmedi bile.”
Modern iş etiği ve kuralları, kişinin kendinden vazgeçmesine çare olamıyor. Halen kendi değerini sadece işi aracılığı ile ispat etmeye çalışan insanlar var.
Aslında insana söylenen şu: “Tatmine ulaşma arzunu ertele. Yaşam öykünü sonunda bir yere varacak şekilde şekillendir. Bunu yaptıktan sonra tatmine ulaşabilirsin.” Ancak ertelemenin sonu gelmez, kişi süreçte kendinden vazgeçebilir, vaat edilen ödüllere ise asla ulaşılamayabilir.
Neden ve nasıl bu duruma gelindiğinin, dünyanın artık nasıl risklerle dolu ve ön görülemez bir hal aldığını içselleştirmekle başlamalı…Karakteri işe alın, yeteneği eğitin demişti Peter Schutz. Aldığımız karakter kendini koruyabiliyor mu acaba? 🙂 Çok iyi iş dediğimiz bir işin nitelikleri ile iyi bir karakterin nitelikleri örtüşüyor mu sahiden?
Sürüklendiğimiz bu yolda yaşam öykülerimizi nasıl şekillendireceğiz, asıl mesele bu. Farkında olarak mı, üç maymunu oynayarak mı, küçücük bir adımla da olsa değişimi sağlamaya çalışarak mı?
Yorum Yapılmamış