İnsan idrak edebildikleri kadar…

Gençlik zamanları, mutsuzluk zamanlarıdır diyordu okuduğum bir yazıda…

Onun içindir mi ki gençler (-burada kastım özellikle 20-30 yaş arasında olanlar-) hep bir mutsuz hep bir keyifsizler…

Hayattan ve yaşamaktan zevk almadıklarını hissettiren ruh halleri ve dalgalı psikolojik durumları ile hep bir acı çekme halindeler…

Elbet ağaçlar büyürken toprağa acı verir ancak bu hallerin uzun sürmemesidir önemli olan.

O yaş aralığıma baktığımda, şimdiki olduğum yerden o zamanki halime baktığımda şimdilerde “gereksiz” diye niteleyebileceğim üzüntüler çekmişim kendi kendime 🙂 demek ki tekamül yolculuğum böyleymiş…Onlar beni bugünlere getirmiş. Allah’ıma şükürler olsun.

Her çocuğun yani gencin, anne babasından bağımsız bir tekamül yolculuğu var.

Her insanın kendisini tanıma yolculuğu var.

Hayattaki en büyük mükafatın afiyetli ve huzurlu yaşam olduğunu düşünüyorum.

Düşünsenize hayatta bundan daha güzel ve keyifli bir şey var mı? Sağlığınız ve afiyetiniz yerinde, huzurunuz var. İşiniz gücünüz var. Bir insan şu geçici dünyada başka ne ister ki?

 Yaş 35, yolun yarısına gelmiş miyim bilemem. Dönmek ister misin diye sorsalar, hiç tereddüt etmeden “hayır, teşekkürler” derim 🙂

Çünkü insan yürüdüğü yollar kadar,

çünkü insan idrak edebildikleri kadar,

çünkü insan kendi mizacı doğrultusunda meşrep ve bilgelik yolculuğunda yol alabildiği kadar…

çünkü insan kalbiyle öğrenebildiği kadar…

Bu nedenle hiçbirimiz on yıl öncesi gibi değiliz. Nasip olursa on sene sonra da şimdiki gibi olmayacağız.

İnsan olarak etrafımızda bizleri öz’ümüzden ayrı düşüren çok caydırıcı ve alıkoyucu var. Modernlik adı altında yaşananlar, örselenen hayatlar, kaybolan değerler, değişen hayatlar, bakış açıları…

Allah, ilmi onu isteyene verirmiş. Okullar bitirmek değil “ilim”,  bahsettiğim bu caydırıcılara rağmen hayatta istikrarla ve özünden ayrılmadan, kalbinle yürümek alkışı hak eden.

Hata yapmamak değil (-ki insan denen varlık zaten kusurludur-) önemli olan kendini eğrisiyle doğrusuyla kendini kabul etmek.

Karanlık köşelerini, dipsiz kuyularını, defolarını tanımak…Onları da kabul etmek.

Hatalarını anlayıp, tekrarlamayacağı basiret sahibi olmak için kendini geliştirmek. Dualarında bunu dilemek. Yoksa okulları bitirmişsin, bir yerlere müdür olmuşsun mühim değil.

Hayatımızda bir rehberimiz olmaz ise, kayboluruz. İnsan kendi kendinin rehberi olur safsatalarını geçelim. Kendisinden şüphe duyulmayacak olan, bize ışık tutacak olan bir rehber, Allah’ı sana, seni Allah’a sevdiren bir mürşid…

Peki ya senin rehberin ?

Bunun cevabı sen’in içinde…

“Kanat vardır doğan’ı sultana götürür, kanat vardır kuzgun’u leşe getirir…
Bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak toprağa tohum atmak gibidir.
Tenini besleyip geliştirmeye bakma, çünkü o sonunda toprağa
verilecek bir kurbandır.
Sen gönlünü beslemeye bak! Yücelere gidecek, şereflenecek odur.”
(Rumi)

Banu Çakar

Banu Çakar
banu@banucakar.com
Yorum Yapılmamış

Yorum Yaz