“İLİM” ne demektir?
Diplomalar bir ya da birkaç okuldan mezun olduğunuzu gösterir ancak gönlünüzün ilmini bilmedikten sonra bir yararı yoktur. Liderliğin, lider bir ruha sahip olmanın aklı selim, kalbi selim ve kamil bir insan olmaktan geçtiğini söylemek yanlış olmaz.
Liderliğe atfedilen sayısız özellik tam da insanların olması gereken diye tanımlayacağı nitelik ve özelliklerdir. Dolayısıyla Liderlik Ruhu’nun, kendini bilmeyle ve ilimle çok yakından ilişkili olduğunu söyleyebiliriz.
Siz belki ceo’sunuz belki değilsiniz, önemli olan sıradan bir insan olarakta has’a özel olmaktır. Ünvansız bir liderliğin ruhuna sahip olmak ve böyle yaşayabilmektir.
Aşağıda “İLİM” konulu makaleyi Sn.Cemalnur Sargut hoca hanımefendi’den alıntı ile aktarıyorum. Keza benim ilmi size gerektiği şekilde açıklayabilecek çapım henüz Cemalnur hanımefendi kadar yoktur.
*****
İlim
İlim nefsini bilmektir. Nefsini bilince de insan Allah’ını bilir. Marifet ise, şükretmek, sabretmek, razı olmaktır. Bu da amel kısmıdır.
Dünyaya gelmekten maksat da bu iki manayı ele getirmektir.
Ahmed er-Rifai:
Nefsi tanımak kulluğun esaslarından biridir. Onu tanıyanlar pek az olduğu gibi tanımayı arzulayanları bulmak da zordur. Kul, dünyanın alayişini, rahatını, lezzetini ve şehvetini terketmedikçe, halkın güzel davranış, övgü ve metih vadilerinden aşıp kurtulmadıkça, Allah’a ulaşamaz. Allah, bütün bu sayılanlardan uzak kalmayı arzulayan kimseye, bunları birer imtihan vesilesi olarak yaratmıştır. Şayet kul bunlardan herhangi birine iltifat ederse, davasında haksız olduğu ortaya çıkar. Hesap ve hüsran denizinde boğulup yok olur. Pek çok nimet içinde olan kimseler vardır ki halktan mahcub, sıdktan gafil, nefsi tanımaktan cahildirler. Sabah akşam bir hesap üzere olurlar. Arşın sahibi tarafından hiç de beklemedikleri hesaplarla karşılaşırlar.
Eğer halkın hakkını bilip hakkıyla yerine getirirsen yani, büyüklere hürmet, küçüklere merhamet, kötülük edenlere iyilik, iyilik edenlere güzel muamelede bulunur, halkın hikmet ehli olanlarının nasihatlerini kabul eder ve kötü sözlerinden uzak durursan, çaresizlere yardım edip iktidar sahiplerine ilişmezsen; yani halk senden emin olup cümlesinin emniyyetini kazanırsan, nefsinde hüsn-i siyasete muvaffak olursun. Ayrıca Cenab-ı Mevla senden razı olduğu halde kardeşlerinle güzel geçinirsin. Bu durumda hem akıl ve hikmet sahiplerinden sayılır, hem de eza ve cefadan kurtulmuş olursun.
Nefis, insandaki manadır. Tevazu gösterirse yücelir. Şayet kibirlenirse, aksine kıymeti azalır.
Bütün ilimlerden bilgilerden maksat, kendi ilmini bilmek ve bu suretle kendi mananın düğümünü çözmektir. Cehalet ise başka düğümleri çözmekle uğraşıp kendininkini çözememektir.
İlimden maksat, kamili bulmaktır. Kamilin ise zahiri ilmi olma mecburiyeti vardır. Bu da çok geniş kitlelere tesir etmesini sağlar.
İlim, kendini bilmek için herşeyi öğrenmeye çalışmaktır.
İlim, Allah’ın emir ve nehyini bilmekten ibarettir.
İlim, yokluğunu görmek ve Hakk’ı tevhid eylemektir. Tevhidden maksat, her yapılan şeyi Allah’tan bilmektir. İşte bu makam sağlam kalpli insanı zuhur ettirir. Amel ise gerçek ilmin neticesidir. Amelden maksat, istikamettir. İstikamet her yerde her şeyde Hakk’ı görmektir.
İlim; güzellik, mana inceliği, zarafet, marifet ve san’at gibi ilahi ruhun eseridir yani ilahi ruh vasıtasıyla zuhura gelir.
İlim, gerçek sahibimizi bulmak ve bilmek demektir.
İlim insanı, irfan sahibi marifet sahibi kılar. İrfan sahibi için hayret ve ibretten başka bir şey yoktur.
Alim ise insan-ı kamil mertebesidir. Aynı zamanda âlim Allah’ı kaybetmekten en çok korkandır.
Asıl ilim, yokluk ilmi, Allah ilmidir. Zira bu bilgi, bilcümle ilimleri kucaklamıştır. Cehalet, kendinde üstünlük görmektir.
Hazret-i Ali: Üstünlük göstermek için ilim sahibi olma! Bazı ilimler vardır ki neticesi cehildir. Bazı cehil vardır ki neticesi ilimdir. Dinin kıvamı dörttür: İlmini kullanan alim, öğrenmekten çekinmeyen cahil, vergisini esirgemeyen cömert ve ahiretini dünyasına değişmeyen fakir.
Sokrat: “Bildiğim bir şey varsa hiçbir şey bilmediğimdir”, diyor. Fakat bu cehilden maksat, Hakk’a karşı acz ve yokluğa ermiş kimsenin cehlidir.
Herkese kendi aklının yettiği mertebeden söyle, senin aklının yettiği mertebeden değil… buyuruyor Efendimiz.
İlim, kendini bularak Allah’ı bilmektir. Allah’ı bilmek, ilmi icra etmek yani kullanmaktır. İlmi kullanmakta amel etmek demektir.
Böyle bir ilme sahip olmak için önce ruhu ayıplardan ve fenalardan temizlemek gerekir. Çünkü ayıp ve noksan oldukça ilim elde edilemez. Yani kendi hakikatine kavuşamaz. İlim elde edilmedikçe Allah’a kavuşulamaz.
Eflatun: “Bilmek demek evvelce bilinen şeyi hatırlamak demektir” diyor. Yine Sokrat der ki: “İlmin başlangıç noktası cehil olamaz. O halde bilinecek ve hatırlanacak olan şey ilimdir.”
İlimler ikiye ayrılır: Maddi ve ledün ilmi. Ledün ilmi kadere, kaza sırlarına ve manevi ilimlere denir. (Allah ilmi, batın bilgisi veya Hakk’ın sırları ve keşifleri ilmi de denebilir.) En büyük ilim lâ ilâhe illallah ilmidir.
İlim de istidat ve irfan gibi insanın ruhunda mevcuttur. Fakat açığa çıkması için zaman ve eğitim gerekir. İlim sahibi failin Allah olduğunu bilir.
Aşıkların hekimi Allah’tır; Allah’la olanın yardımcısı yine Allah’tır.
Yalanı zeka diye addetmek, büyüklere hürmeti budalalık, küçüklere şefkati zahmet telakkisiyle terk etmek yanlıştır.
Maddi ilimler insanı gerçek insan yapmaz.
Batılı ilim adamlarına göre ilim, hadiseleri tahlil ve izah etmektir. Yani yalnız gördükleri, işittikleri şeylere inanırlar. Buna da pozitivizm denir. Halbuki bugün bilinmektedir ki görülen hiç bir şey doğru değildir. Hakikatte ne renk vardır ne ışık. Sıcak ve soğuk kişinin yaratılışına göre hissedilir. Alem yalnız hareketten ibarettir. Etrafımız gözle görülmeyen ışınlar ve su buharı ile doludur. Bunu bilen o devrin ilim adamlarından Pasteur “Bilim alemi içinde attığım her adımda cehaletimin derecesini anlayarak daha da mahcup oluyorum” demiştir.
Tasavvufa yönelmiş bir bilim adamı Bergson ise maddeyi anlayabilmek için manevi bilgiye ihtiyaç olduğunu düşünerek “Bütün ile parça mahiyetçe aynı şeydir” diyor. Yani “Nefsini bilen Allah’ını bilir” hadis-i şerifinde olduğu gibi.
Pascal ise “Sus be ahmak akıl” demekle insanı gördüğüne duyduğuna değil gönlünde hissettiğine inanmaya çağırır.
Mesela yalnız ilmine güvenen Darwin için Allah’ın cevabı, en sevdiği öğrencisi S. Spencer’in dinin kıymetleri karşısında baş eğen kitaplar yazmış olmasıdır.
Bergson’a göre akıl gönül üzerinde teftiş kuramaz. Allah’ın zat makamını anlayabilmek için aklı bir tarafa bırakmak şarttır.
Yunan felsefesinde ilk defa Socrat insanın kendine bakarak dünyanın hadiselerini anlayabileceğini öğretti. Gönül bilgisinin kitabı yoktur. Yunus’un dediği gibi: Dört kitabın manasını okudum hasıl ettim. Aşka gelince gördüm bir uzun hece imiş.
Eflatun da: “Yüksek bilgiler kitaplarda bulunmaz. İnsanın, onları kendi kalbi hazinesinden pek ince bir tefekkürle çıkarması ve mukaddes ateşi kendi zati menbaında araması lazımdır; bunun mektebi yoktur; bu ilim insana Hak tarafından ihsan olunur” der.
İlme sahip olmanın zekatı, ilminden başkalarına ihsan etmektir. Ama özellikle mana ilmini ehli olmayana verirsek Muhiddin-i Arabi’ye göre ilmin hikmetine zulm etmiş oluruz. Ehlinden sakınırsak hikmetin ehline zulm etmiş oluruz.
Hz. Mevlana ise: Cevheri kötü olan kimseye ilim vermek yol kesicinin eline kılıç vermek gibidir buyuruyor. İlimde zekatın en derin manası ise o ilmi Allah yolunda kullanmaktır. Bir sâlik bilmelidir ki gerek ilim ve irfan, gerek lokma, gerek ten ve can Hak yolunda sarfedilmelidir.
Allah’ı zikretmeyenin manevi ilmi ve irfanı dardır.
İlim demek kitapları yutmak değildir. İlimden maksat, insanlık ve irfandır.
İlmin en üst derecesi ilimsizliktir.
Ken’an-er Rifai Hazretlerine göre: İlme olan meyil insanı tasavvufa meyleder. Eğer yalnız bir tanesine meyil ettiriyorsa yetersizdir. İlimle tasavvuf ihtiyacını birlikte duymuş olanlar hayatlarını bu iki anlayışın ortasını bulmaya sarfetmişlerdir. Heraclite ve Eflatun gibi.
Hz. Mevlana buyuruyor ki: “Karşıma fazıllar, alimler, akiller ve çok bilen iyi düşünen kimseler gelsinler de onlara güzel, ince ve garip şeyler arz edeyim, diye tahsiller ettim ve ilimde türlü zahmetler çektim.”
Kaynak : Cemalnur Sargut / Makaleler
Yorum Yapılmamış