Yapabileceğini ummak ile gerçekte yapıp yapamayacağını bilmek arasında FARK vardır.

Büyük besteci Wolfgang Amadeus Mozart ve eşi Avusturya’nın müzik başkenti Viyana’da normal standartların üzerinden bir hayat sürüyorlardı. Wolfgang gündüzleri besteler yapıyor, gece partilere katılıyordu. Kafası mali işlere hiç çalışmıyordu. Bayan Mozart eşinin altın yumurta ürettiğini biliyor, bir yandan onun sağlığından endişe ederken diğer yandan da bu yumurtaları nakite çevirmeye çalışıyordu. Çünkü mail işlerle o ilgilenmek durumundaydı. En azından faturaları Bayan Mozart ödüyordu.

Amadeus isimli film, Bayan Mozart’ın mail sıkıntıları azaltmak için nasıl plan yaptığını anlatır. Kocasının el yazmsı müsveddelerini saray bestecisi ve İmparator’un gözdesi Antonio Salieri’ye götürecek ve Mozart’a iş vermesi için imparatoru etkileyerek ona yardımcı olmasını isteyecekti. Wolfgang kendi adına böyle bir talepte asla bulunmazdı. O, sarayın dehasına boyun eğmesini bekliyordu.

Bayan Mozart, elinde kocasının en son bestelerinden bazıları ile Salieri’nin odasına gelir. Salieri, görüşmeyi ertelemek ister. Ancak Bayan Mozart bunu rededer ve Salieri ile görüşür. Elindeki tüm müsveddelerin orijinal olduğunu söyleyerek çantayı ona verir. Salieri, çantayı açar  ve ayağa kalkar. Sayfaları tek tek çevirirken her biri enfes parçalar kafasının içinde çalan Salieri, odaın tam orta yerinde donakalır. Her biri, birbiri ardına başyapıtlar…

Bu orijinal müsveddeler hiç düzeltilmemiş, değiştirilmemiş, sadece taslak şeklindeydiler. Salieri’nin dediği gibi : “Müziğin sonu gelmiyor gibiydi. Hiç ara vermeden birbiri ardına gelen notalar, ifadeler…Tıpkı Tanrı’nın sesi gibi…Bu eşsiz vuruşları, bu benzersiz güzelliği kendi kafesimden izliyorum.”

Bu hayret verici müzik Salieri’de bir bütünlük duygusu uyandırır ve içindeki büyük varoluş zincirinin parçalarını bir araya getirir. Ruhsal Zeka(SQ) nun özü,  duygusal zekası ve IQ’su, tam o anda, tıpkı müziği sevmeye başladığı çocukluk yıllarındaki gibi bir uyum içindeydi. Kimliği geçici olarak devre dışı bırakılmıştı, kendini huzur bulmuş ve tamamen özgür kalmış hissediyordu.

Bayan Mozart yüzünde yardım etmeye gönüllü bir ifade olup olmadığını anlamak için Salieri’yi izler çünkü bu yardım para anlamına gelmektedir. “Beğenmediniz mi?” diye sorar. “Harikulade” diye karşılık verir Salieri. Bayan Mozart yardım edeceğini düşünürken, Salieri yüzünü ekşiterek odadan çıkar.

Salieri, bu muhteşem müziği duyduğunda kendinden bir bütünlük hissetmişti ama bu besteyi yapanın kendisi olmadığı gerçeğiyle yüzyüze geldiğinde, bu gerçeğe tepki göstermeye başladı. Kendi açısından baktığında bu müziğin onun şöhretini zedeleyeceğini düşünüyordu. Kimileri Salieri’nin kendi şöhretini fazla önemsemeye bu kadar takılıp kalmasaydı daha güzel besteler yapabileceğini düşünüyordu. Kıskanç saray bestecisi kimliği onun çok daha muhteşem besteler yapmasına engel oluyordu. İçindeki benlik değeri daha henüz yüksek benliğin sunduğu fırsatları onaylamayı tercih etmemişti ve dış kimliğinin zekası, içindeki doğal kimliğe ters hareket ediyordu. En sonunda, kendi özünde henüz değerini belirleyememiş bir kimse olarak Salieri, Mozart’ın müziğini beğenmekle kendisine aynı dehayı takdir etmeyen Allah’tan nefret etmek arasında çelişkide kalmaktansa, en çok sevdiği şeyi öldürecekti çünkü ona kendisi sahip olamıyordu.

Salieri, bölünmüş bir benlik örneği. Hepimizin karşılaştığı bir çelişkiyi gözler önüne serer.

Mükemmelliği ne kadar arzularsak, zeka özümüzü sarmalayan kimliğimiz o derece düşmanca davranır. SQ’nun saf, iyi niyetli, kompleksten arınmış kavrayışına karşın, düşmanca bir tutum geliştirir. Kimlik özgürlükçü görünmesine, mükemmel işler yapıyor gibi görünmesine rağmen özgür değildir ve onu riske atabilecek her türlü düşünceye ve kişiye lanet okur, sevmez. İşte kimliğimizin katı yargıları yüzünden kendi yüksek benlik (ruhsal zekamız) seviyemizi kısıtlarız.

Muhteşemlik, benliğin özgürlüğünün üstünde bir şeydir. “Bu dünyada bir fark yaratmak istiyorum”, “Olabileceğimin en iyisi olmak istiyorum”, “Bir iz bırakmak istiyorum”…vs. Bu tip arzuları bir çok insandan duyabiliriz. Ancak yapabileceğimizi ummak ile gerçekte yapıp yapamayacağımızı bilmek arasında çok büyük bir fark olabilir !

Bir şeyi isteyebilir ve bunun için bir şeyler yapabiliriz. Ancak isteklerimizle, yaptıklarımız arasında bağlantı kuracak bütünsel bir yol yoksa yaptıklarımız isteklerimize hizmet etmez.

(Alıntı : Richard Bowell, The 7 Steps of Spiritual Intelligence)

Yorum Yapılmamış

Yorum Yaz