Şubat ayında, yazdığım “Eğer herkesi memnun ediyorsan, yeterince ilerleme kaydedemiyorsun demektir.” başlıklı yazımda, Facebook COO olarak görev yapan S.Sandberg’in kitabı “Lean In-Sınırlarını Zorla” kitabını okuduğumu ve kitaptan bazı dikkat çekici olduğunu düşündüğüm hususları blog yazılarıma taşıyacağımı belirtmiştim. İlk yazıda, Sandberg’in, kadınlar ile erkeklerin başarıdan kendilerine çıkardıkları paylardan, bu başarıyı yorumlama biçimlerinden ve iş hayatında başarılı bir kadının daha az sevildiğine yönelik saptamalarını aktarmıştım.
Bu yazımın konusu ise, değinmek için kanımca süper bir konu 🙂
“İnsanlar çoğunlukla kişisel hayatlarının profesyonel kararlarını etkilemediğini iddia eder. Asla ikisini birbirine karıştırmamak gerekirmiş gibi işyerinde ev hayatlarıyla ilgili konuşmaktan çekinirler. Oysa bu ikisi birbirini sürekli etkiler.”
“Kendimizi, olduğumuz gibi işimize getirmemiz gerektiğine inanıyorum” diyor Sandberg ve devam ediyor:
“Pazartesinden Cuma akşamına kadar profesyonel bir kişilik sergilememiz, geri kalan zamanda ise gerçek kişiliklerimizi ortaya koymamız gerektiğine inanmıyorum artık. Böyle bir ayrım muhtemelen hiçbir zaman yoktu ve kişisel ifadenin önem kazandığı, insanların neredeyse her hareketlerini facebook’ta paylaştığı günümüzde çok daha az anlam ifade ediyor.
Sahte bir “tamamen işe dönük” insan profili çizmek yerine, kendi doğrularımızı ifade etmenin, kişisel durumumuz hakkında konuşmanın ve profesyonel kararların çoğunlukla duygu durumları üzerine alındığını kabul etmenin daha yararlı olacağını düşünüyorum. Bu dersi çok yıllar önce öğrenmiş olmalıydım.”
Kişisel ve profesyonel hayat arasındaki çizginin artık çok da katı olmadığı bir zamana doğru ilerliyoruz.
“Marcus Buckingham gibi liderlik çalışmalarında öne çıkan düşünürler, liderliğin geleneksel kavramlarına artık karşı çıkıyorlar. Araştırmaları, liderlerin beylik özelliklerinin (stratejik, analitik ve performans odaklı) artık geçerli olmadığını gösteriyor. Gerçek liderlik bu özellikler yerine, dürüstçe ve hatta bazen de kusurlu olarak ifade edilmiş bireysellikten kaynaklanıyor. Liderlerin mükemmellik yerine, sahicilik ve dürüstlük üzerine durmaları gerektiğini vurguluyor.”
Nitekim Sandberg’in bahsettiği bu husus, benim blogtaki tüm yazılarımda üstünü yüksek sesle çizmeye gayret ettiğim bir husus. Liderlikte artık “Flawsome” özelliklerden bahsediyoruz. 21.yy liderliğinin ana belirleyici bu olacaktır.
Liderlik kusursuza yakın robotik bir görüntü yansıtmak değil, uygun zaman ve dinamikler içinde dürüstlük ile kendi benliğini yansıtabilmektir. Ancak gelin görün ki, sahicilik ve dürüstlük, bir kişilikte barınan son derece önemli özelliklerdir. Zaman öyle ilerliyor ki, artık ne kadar stratejik olursa olsun, samimi ve sahici olmayan bir “lider” varlığını dahi konuşmuyor olacağız. Liderliğin önümüzdeki on yıl trendi, yüksek bir algılayışa sahip, içindeki cesareti ölçüsünde samimi ve bireyselliğinden hatta bireysel olarak muhtelif kusurlarından (-ancak kastettiklerim olumlu ve zararsız kusurlardır-) çekinmeyen liderlik özellikleri olacaktır.
Yorum Yapılmamış